Lilypie Kids Birthday tickers

30 Eylül 2009 Çarşamba

Son Günlerde ...

Burak YAVRU KUŞUSU pek fotoğraf çektirmekten hoşlanıvermiyor.

Zoraki gülücükler atıyor.

Hatta bununla da yetinmeyip KOMİK YAVRU KUŞUSU oluyor:) :)
...........
Yavru Kuşun Annesi Anne Kuş Yasemin ne yapıyor derseniz:
*Amaneyn amaneyn sabahın erken mi erken saatlerinde önüne değil suç işlemiş te arkamdan gelen var mı dercesine arkasına baka baka tırsak tırsak yolara düşüyor.
Valla kazara biri "şişt" dese yagarayı basıvericek.
*Kapı önünde, bahçede, pencere önünde, kapı ardında, kapı deliğinde öğretmeni dinlemekle olmaz, buyrun sınıfta sene boyu beraber ders işleyelim diyecek kadar genişliyor.
* Artık insanlıktan anlamayan idari kesimin ulvi bireyleri ile iletişimi ROBOTLUK boyutunda hissizce sürdürüyor.
* Biricik tazecik mis kokulu çiçeklerini sınıfta nadirende olsa onu sessizce defterini kitabını açmış bekler bulunca ruhu huzura eriyor, yüzü gülüyor.
* Hiç anlamadan geçen ders saatleri sonunda uykusuzluk dışında diğer okul günlerine nazaran daha az yoruluyor olduğuna şükrediyor.
*Defterlerini şeffaf kaplıkla kaplamayıp saatlerce hangi kitabın hangi derse ait olduğunu anlamaya çalışan öğrencilerine ŞEFFAF KAPLIK ŞEFFAF KAPLIK ŞEFFAAAAAF KAPLIIIIIK diye besteler yaparak bezdirmeyi düşünüyor.
*Bir de okulda da evde olduğu gibi heryeri incik boncuk dantelcikle süsleyerek kendisini Derya Baykal'ın Şişli Şube sorumlusu sanıyor.
(Sınıftaki boncuklu köşelerden bir iki foto eklerim birgün:)
*Bir de (Allaha çok şükür, Rabbim bugünümüzü aratmasın, doktorumuzu hastanemizi eksik etmesin ama...) bir ayağı hastaneden çıkmıyor.
Yarın da birkaç tetkik için hastane yolunda olıcak.
Aman hastalık bir sıkıntı okuldan sevk almaya gitmek aYrı bir sıkıntı. Şuna bir çare bulunsa çok sevinicez Nİ.MET HANIM:)
Neyse kalın sağlıcakla, tüm hastalara şifalar dertlilere devalar diliyorum.

28 Eylül 2009 Pazartesi

ARTİSTİMDEN KÖY MANZARALARI

Bakmaya doyamadığı "muuları"...
Ali Baba'nın çiftliği şarkısında söyleye söyleye bıkmadığı "muuları"...
Kocaman kocaman diye sıfatlandırdığı "muuları"...

Burakla aynı yaşta olan Burak'ın çamı.

Burak ağacını geçti şimdilik:)

Tadına bakmadan da olmazdı yani:)

16 Eylül 2009 Çarşamba

DÜN İTİBARİYLE...

28 Yıldır bu dünya üzerindeyim, şükürler olsun.
.
15 Eylül'de açmışım dünyaya gözlerimi.
.
Okulların açılış günüymüş.
.
Hem Eylül hem okul kızı olarak gelmişim dünyaya.
.
Edirne'de güne bakanların hasatı, bağların sarı yapıncaklarını sunduğu günlermiş.
.
Evin ikinci kızı olarak doğmuşum.
.
Güzelliğim görenleri şaşırtmış.
.
Çok uslu ve sevimli bir bebek imişim.
......
Yıllar yıllar boyu anneciğim benim için "En yavaş, en uslu evladım" diye övgüler düzmüştür.
.
.
Hayat sahnesinde güzel günler görmek güzellikler yaşamak nasiboldu çok şükür.
.
Ama son yılların en huzurlu günlerini(maşallah) yaşıyorum.
.
Bu güzel günleri yaşayabildiğim için çok şanslı hissediyorum kendimi.
.
Rabbim herkese huzur ve mutluluk versin.
.
.
E benim de ufak bir sorunum var şu üstteki güzelliklere hayır diyemiyorum:)


14 Eylül 2009 Pazartesi

Hiç Bilebilir Miydim?


Bir bebek beklerken bendeniz yaklaşık 3 yıl önce böyle hareketli, heyecanlı, kıpırdak bir YAVRU KUŞUM olacağını bilebilir miydim?
EVET.
Çünkü benim gizli güçlerim var.
Geleceğe yönelik bilmek istediğiniz herşeyi bana sorabilirsiniz.
Hiç yanıldığım görülmedi.
Kesin ve güvenilir sonuçlarla tahminler yapıyorum emin olunuz:) :) :)
.
.
Hiç bilebilir miydim?
EVET.
Çünkü daha o günlerde küçücük alanda büyük işler yapıyordu YAVRU KUŞUM.
.
.
Ama varsa geleceğe dair meraklarınız SORUN SÖYLEYELİM:)

13 Eylül 2009 Pazar

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar


Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir.


Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür.

Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur.

Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür.

Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez.

Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır.


Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış.


Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider.


Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar.

Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır. Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.



Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Uçan da kuşlara malum olsun

ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse


Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse

Kardeşlerim yolları bilse de gelse

Uçan da kuşlara malum olsun

ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim



Kaynak:Türk Halk Müziği ve OyunlarıSayfa 164Cilt1 Sayı4 Yıl1 - 1982

10 Eylül 2009 Perşembe

MUTLULUĞUN RESMİ...

Oyy oy.
Kim çizmiş çizebilmiş ki ben çizeyim .
(Ama Yavru Kuşum fotoğrafta çizmiş bir kısmını mutluluğa ait olan resmin)
Yıllar önce stajyer öğretmen iken ben bir usta öğretici hanım bize soruyor "mutluluk nedir?" diye.
Her arkadaş bir iki kelam ediyor. Benden didaktik bir tanım: MUTLULUK BELİRLENEN HEDEFE ULAŞMAK.
Arkasından herkeste bir duraklama dönemi. Usta öğretici de durup düşünüyor , o da tanımı çok beğenip "Sanırım en doğru tanım bu." diyor.
İlerlemek üzere başka bir konuya geçmeye hazırlanırken stajyer arkadaşlardan biri itiraz ediyor:
_Ya belirlenen hedef yanlışsa. Bunu sonradan farkedersek.
Usta öğretici konuyu uzatmamak adına "yok önceki tanım yeterliydi" deyip geçiştiriyor.
Ben kararsız kalıyorum.
......................
Vee şimdi bugün anlıyorum ki HAKLIYMIŞ.
Belirlenen her hedef insanı mutluluğa götürmüyormuş.

Doğru hedefler ve doğru kararlarla hayatta mutluluğu yakalayabilmek ümidiyle........

8 Eylül 2009 Salı

CİLVELİ HANIMLARDAN SONRA....

Cilveli kahve....
.
.
.
Kahveyi çok severim bendeniz.
.
.
Korda pişirirdi ninem kahveyi. Harika olurdu.
Telvesini yemeyin karakız olursunuz uyarılarını hiç kaale almazdım zira ben sarışın bir Trakya kızıydım nasıl karakız olabilirdim ki.
.
.
Ben neskafeden, kapiçinodan..... daha çok severim Türk kahvesini.
.
.
Ama cilvelisini hiç denemedim. Çok ta merak ediyorum.
.
.

(netgazete.com'dan)
Manisa'da öğütülmüş bademle servis edilen ve ''cilveli'' adıyla bilinen Türk kahvesi, patentle koruma altına alındı.

Manisa'nın tarihi ve turistik mekanlarından olan Yenihan'da kafe işletmeciliği yapan Tamer Çipiloğlu, kent kültürünün ilginç tatlarından olan, ancak unutulmaya yüz tutan cilveli kahveyi tekrar canlandırmaya çalıştıklarını söyledi.

Manisa'da eski dönemlerde gelinlik kızların, eve gelen görücülere cilveli kahve yaptığını belirten Çipiloğlu, şöyle dedi: "Cilveli kahve, sunumu ve tüketiliş şekliyle diğer kahvelerden ayrılıyor.

Fincana dökülen bol köpüklü Türk kahvesinin üzerine çifte kavrulmuş, öğütülmüş badem ve iki çeşit baharattan oluşan karışım dökülüyor. Kahvenin yanında bir kaşık veriliyor. Kahve içilmeden önce bademler yeniyor. Ardından kahve içiliyor. Köpükle badem ezmesinin karışımı özel bir tat oluşturuyor. Dövülmüş bademin kahvenin dibine çökmemesi için mutlaka çifte kavrulmuş olması gerekiyor.''
.
.
.
.
KAHVELİ SÖZLER:)
Uyku yorgansız kahve dumansız olmaz.
.
Dumansız kahve imansız Türk’e benzer.
.
Kahveyi gece kadar siyah, cehennem kadar sıcak ve kadın kadar tatlı içeceksin.- Kolombiya atasözü
.
Kahvenin kahve olabilmesi için, aşk gibi değil, ölüm gibi acı olması gerekir.- Bir arap söylemi
.
Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, cennet kadar güzel, aşk kadar tatlı.
.
Gönül ne kahve ister, ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve bahane.
.
Kahve, tütün, keyifler oldu bütün.
.
Kahvenin yüzü kara, ama yüz ağartır.

(kahvekeyf.com'dan)
.
.
.
Vee bir de kahveli güzel hikayemiz var bilinen.(netten)
.
.
.
Kiza bir partide rastlamisti..
Harika birseydi. O gün pesinde o kadar delikanli vardi ki..
Partinin sonunda kizi kahve içmeye davet etti.Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi yaparak kabul etti.
Hemen kösedeki sirin kafeye oturdular.
Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin çarpmasindan konusamiyordu.

Onun bu hali kizin da huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi.."Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "
Kahveme koymak için.."Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti..Kahveye tuz!..Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye basladi.

Kiz, merakla "Garip bir agiz tadiniz var" dedi..

Delikanli anlatti:"Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar.. Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti delikanlinin..

Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti. Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici olmustu tabii..
Bulusmaya devam ettiler ve her güzel öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi.
Ve de sonuna kadar çok mutlu yasadilar.
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü..
40 yil sonra, adam dünyaya veda etti."Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti sevgili karisina..

Söyle diyordu, satirlarinda.. "Sevgilim, bir tanem.. Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan.. Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her defasinda korkudan vazgeçtim.
Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep yok..
Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan. Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum.

Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."

Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam islatti.
Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve nasil bir sey" diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadinin.."Çok tatli!.." dedi..
.
.
.
Herkese TUZLU KAHVE benden. (kırk yıl hatırım olsun diye:)

6 Eylül 2009 Pazar

BİR FOTOĞRAFA İKİ ÇİÇEK YETER

....demiştim ama....

Fondakiler ve ben...

2'yi aşmışız:)