Lilypie Kids Birthday tickers

29 Kasım 2008 Cumartesi

EĞLENELİM DEDİK

Alperen, Aslı ile Yavru Kuş biraraya gelirse....



Bu fotoda da udi hanımın yanında Burak vardı, vardı ama yakalayabilene.
Çok güzel saatler geçirdik,eğlendik.
Şarkılar türküler...
Bendeniz hastaydım ama hasta hasta Gül arkadaşıma eşlik edip oynadım bile(hatırı için canım yoksa hiç sevmem oynamayı:) :) )
Ama Gül öğretmenin de hiç oynayası yokmuş: ) Zordan zordan bir oynadı bir oynadı, döktürdü.
Dönüşte Burakla beraber biraz erken kalktık, yürüyelim dedik ama yağmur yürüyüşümüzü kısa kesti.
Burak yürürken uyumaya başladı bir de. Kamera şakası gibiydi.Katıldım gülerken. Yavru kuşum benim çok çok tatlıydı. Hem yürüyo hem elindeki kalemi düşürmemeye çalışıyor hem de arada gözleri kayıyor uyuyacak nerdeyse.
Uyku saati olmasına rağmen o neşeli ortamı bırakıp uyuyamadı tabi orda.
Hani komik resim sayfalarında yemek yerken filan uyuyanlar varya onlardan daha da komik. Yürürken uyuyan YAVRU KUŞ.....
Bir ara kucağıma aldım, hemen göz kapakları gitti, elindeki kalem yere düştü. "ıhhh düşti, düşti" diye açtı gözlerini.
Yere bıraktım açılır gibi oldu sonra bir iki adım sonra yine aynı şey. Gözler kayıyor...
Ayy sabahki eğlenceden çok YAVRU KUŞUN yoldaki haline gülüp eğlendim.
Canım benim,biricik oğlum, bitanem, UYKU KUŞUM(evde uyutamıyoruz ama:) )


25 Kasım 2008 Salı

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ


Öncelikle günümüzü kutlayan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum(YASEMİN, ŞENGÜL, AYŞE, MUKO, KAAN-SEVİL)
....................................
Mustafa öğretmenin tayini çıkmış,küçük şirin bir köye gitmişti.
Köye gidince köyün muhtarı gel de gel bize, diye tutturmuş. Öğretmen o geceyi muhtarın evinde geçirmiş. Tabi evde köy halkı toplanmış , merak içindeler yeni öğretmen nasıl biri diye. Merakla bakan gözlere "güne bakan" tarlalarını anlatıyordu. Evet evet yeni öğretmen Trakyalıydı. Günebakanların yetiştiği yerden.
Muhtarın oğlu Doğan, yeşil gözlü, keskin bakışlı ve köyün en afacan çocuklarındandı. Bu yıl okula başlayacağı için annesi çok seviniyordu. Çünkü Doğan evde kimseye rahat vermiyordu. Komşunun tavuklarını kovalar, kedilerin kuyruğuna teneke bağlardı. Babasının hayvan otlatırken kullandığı kızılcık sopasını at yapar,köy meydanında koşturup dururdu. Okula başladığında Mustafa öğretmeni epey yoracağa benziyordu.
Mustafa öğretmen lojmana yerleşmiş, Doğan okula kaydolmuş okuma yazmaya geçmişti bile.
Köy halkı öğretmeni çok sevmiş, Onun ihtiyaçlarını elden geldiğince karşılamaya çalışıyorlardı.
Köye bahar gelmiş, kışlık giysiler yerini baharlıklara bırakmaya başlamıştı. Mustafa öğretmen de kalın yün çoraplarını çıkarmış ince çoraplarını giymişti. Çorabındaki küçük deliğin farkında bile değildi.
Doğanın babası o hafta kasabaya alışverişe gidince Doğan için de bir çift çorap almıştı. Eve geldiğinde Doğan bu hediyeye çok sevindi ama büyük bir eksiği vardı bu çorapların.
Eline aldığı makasla çorabın eksiğini gidermeye çalışırken annesine yakalandı.
Annesi:
_ Oğlum napıyorsun neden kesiyorsun?
Doğan:
_ Ama anne bunu kesmeyi (ökçesini göstererek) unutmuşlar, öğretmeniminki kesikti.
................................
Tüm yavrulara herşeyimizle en doğru şekilde örnek olmabilmek ümidiyle.

20 Kasım 2008 Perşembe

PSİKOSOSYAL GELİŞİM DÖNEMLERİ




Son okuduklarımdan kısa alıntılar:




(0-18 ay)


TEMEL GÜVENE KARŞI GÜVENSİZLİK


Bebekler hayatlarının ilk birkaç ayında etraflarındaki dünyaya güvenip güvenemeyecekleri konusunda bir izlenim edinmektedirler. Bu güven duygusu başkalarının güvenilir ve tutarlı olduğunu bilme duygusunu ifade eder. Bebekler annelerinin davranışlarında güvenebilirlik sezdikleri zaman onlara karşı temel bir güven duygusu geliştirirler. Örneğin, bebek ağladığı, acıktığı veya altını ıslattığında hemen rahatsızlığı giderilebiliyorsa annesine güvenebileceğini anlar. Buna karşılık bebek ihtiyacı olduğu zamanlarda annesini yanında bulamazsa ona karşı bir güvensizlik duygusu geliştirir.




......




İnşallah hepimizin yavru kuşları bu dönemi "Temel Güven" duygusunu kazanmış bir şekilde atlatır.






SEVGİYLE KALINIZ.

17 Kasım 2008 Pazartesi

GECE BAHÇESİ





Severek izliyoruz.
Ailecek izliyoruz.
Bayılıyoruz.
Hatta ve hatta tüm apartman, mahalle, şişli, istanbul........ diye devam eden bir izlenme rekoru kırmak üzere TRT:)
Kahramanlarımız MAKA PAKA, APSİ DEYZİ, İGIL BİGIL, NİNGİ NONG......
Hele o çıkardıkları sesler:) Kaynadım ilk izlediğimde. Şimdilerde biraz alıştım hallerine seslerine, ilk izlediğim kadar kaynamıyorum.
"YAVRU KUŞ" çok beğendi.
Normalde hemen sıkılır geçerdi ama onları daha uzun süre izliyor.
Onların yaptığı hareketleri de hemen öğreniveriyor. Az önce de ningi nong dönüyor YAVRU KUŞUM da eliyle çevirme hareketi yapıyor.
İzlemek isteyenler için TRT ÇOCUKta saat:20:30 ve sanıyorum gündüz 12:30 da da varmış.
İYİ SEYİRLER


14 Kasım 2008 Cuma

ÇİÇEKLERİMDEN PİNOKYO

"YALAN SÖYLEMEYİN HERKES ÇOK KIZAR!"

8 Kasım 2008 Cumartesi

KEŞKE


OLSA...


* Bebek olsam ama anneliğin tadını bilsem.


* Burak'ımla, yavru kuşumla ebedi saadete erebilsem.
(tüm sevdiklerimle)


* Annemle babamın kollarında olsam, yorulana kadar onları öpebilsem.


* Yesem yesem incecik kalsam.


* Birkaç tane YASEMİN olsam herbirini ayrı yerlere gönderebilsem. (nurani varlık)


* Ellerimde derman olsa her hastaya verebilsem.


* Algılama sorunu olsa bile her öğrenciye her konuyu kavratabilsem( tam öğrenme)


* Eve girdiğim anda aklımdan geçen herşey anında oluverse( yemek, temizlik, ütü....)


* Sessiz sedasız bir şehirde yaşayabilsem.


* Uçabilsem.


* Hep beyaz giysem, hiç kirlenmesem.


* Yeşilliklerin içinde uzun derin bir uykuya dalabilsem.


* Kendi tasarımlarımı dikebilsem.


* Dünyaya arş arş gökyüzünden bakabilsem.


* Gördüğüm en güzelde her güzelde yaradanı görebilsem.


* Şu ülkeyi yönetenlere yüzyüze bir iki kelam edebilsem.


* Geçmişin en gıcık en acı hatıralarını zihnimden silebilsem.


* Sokakta kalan kimsesiz kimseye kimse olabilsem.


* Şol cennetin ırmaklarından kana kana içebilsem.


* Kalbimdeki yaraları iyi edebilsem.


* Kötülük yapanlara iyilik edebilsem.


* Öfke anında su gibi olabilsem.


* 2 gün okul beş gün tatil yapabilsem.


* Her apartmana bir bahçe yapabilsem.


* Pahalı olan herşeyi ucuzlatabilsem.

(hatta herşey bedava olsa fena olmaz)


* Önüme çıkan tüm engelleri aşabilsem.


* Ölmeden ölebilsem.


* Hergün herşeye yeni baştan başlayabilsem.


ÖMÜR BOYU, HATTA EBEDİYETTE SEVDİKLERİMLE OLABİLSEM........................................................





5 Kasım 2008 Çarşamba

İKİ YAŞ SENDROMU



Burak'ın iki yaşına sayılı günler kala Çocuk Gelişimi ve İki Yaş Sendromu ile ilgili okuduklarımdan kısa alıntılar:
(Henüz Burakta bu sendroma ait bir iki semptom tespit edilmesine rağmen ne kadar zor bir döneme girmek üzere olduğumuzun sinyallerini almış bulunmaktayım. Özetle VAY ANAM VAY...)

Çocuğunuz artık bebeklik döneminden çıktı, büyüdüğünü ve bağımsız hareket edebildiğini görüyorsunuz, artık size uyumlu olabilme ve sözünüzü dinleyebilme zamanı geldiğini düşünüyorsunuz belki ama henüz buna hazır değil çünkü 2 YAŞINDA!!

Bu yaş dönemi anne - babaların çocuk gelişiminde en çok zorlandıkları ve yoruldukları dönemdir. Yemek yemede direnme, uyku uyumak istememe, söz dinlememe, anne-baba-arkadaşa vurma - ne denirse tam tersini yapma, kendisini yerlere fırlatma, kafasını vurma . Bebeklik dönemi sonrasında size uyum sağlamasını beklerken bu inatlaşmalar ya da öfke nöbetleri nereden çıktı demeyin. Çünkü çocuğunuz özerklik döneminde .( 12-36. aylar )


Özerklik dönemi çocuğunuzun kendisini ortaya koyduğu, her şeyin kendisinin olmasını istediği, istediği kıyafeti giymek istediği dönemdir. Bu ısrarlı çabaları sizi ne kadar yorsa , sinirlendirse de tüm bunları bir geçiş dönemi olarak kabul etmek ve bu döneme her şekilde hazırlıklı olmak zorundasınız. Eğer bu dönemdeki abartılı tepkilerinin yaşının bir özelliği olduğunu ve neler yapılması gerektiğini bilirseniz bu dönemi daha rahat bir şekilde atlatabilirsiniz.


Bu dönemde çocuklarınızın özerkliğini engellememeniz gerekiyor, oysaki bir çok anne doğru davranışı göstermek için bu dönemde HAYIR! kelimesini sıklıkla kullanıyor. Bu tip engelleyici davranışlar çocuğun uyumsuzluğunu daha fazla arttırarak gelişimini olumsuz etkilemektedir. Dünyayı, çevresindeki nesneleri , kişileri tanımaya ve keşfetmeye yarayacak tüm yetilere sahip ( yürüyebiliyor, kavrayabiliyor,basit olaylar arasında bağlantı kurabiliyor, koşabiliyor,yemek yiyebiliyor, hatta sorular sorabiliyor) olan çocuğunuz bu enerjiye sahip.

Ne kadar çok nesneye dokunursa, ne kadar çok soru sorarsa , kendisini ne kadar çok ortaya koymaya çalışırsa gelişimi o kadar sağlıklı olacaktır. Soru sorması engellenen bir çocuğun ileride kendine güvensiz, içe dönük kişilik özelliklerini göstermesi beklenebilir. Öfkesi engellen bir çocuk ise bu duyguyu zamanla kendisine yönelterek ısırma vb davranışlar gösterebilir.


Çocuğunuzun özgür olabileceği alanlar yaratmalı ve kendisini , duygularını tümüyle ortaya koymasına izin vermelisiniz.


Onunla inatlaşmayın, çünkü bu inatlaşma ve öfkelenme onun kontrol edebileceği bir düzeyde henüz değil. Kendisinde var olan enerjisini boşaltabilmesi için gün içerisinde bol bol dışarı çıkarın, koşsun,hoplasın, zıplasın, güvenliğini tehdit etmediği sürece istediği her şeye dokunsun, bu onun mutlu olmasına ve gün içinde size daha uyumlu davranmasına neden olacaktır.



Eğer yapmasını istemediğiniz bir davranış var ise o zaman kızma, engelleme, cezalandırma gibi davranışlar göstermeyin. Yapacağınız uzun süreli açıklamalar da bu yaş dönemi için pek işe yaramayacak.

Yapmanız gereken ilgisini dağıtmak olsun. Dikkatini başka yöne çevirmede yaratıcı bir anne - baba olursanız işiniz daha da kolaylaşacaktır. Bunu sağlamak için onun gözüyle dünyaya bakabilir ve oyunları kullanabilirsiniz.


( örneğin: yemeğini yememek için size direniyorsa bir portakal ya da elmayı komik bir kukla haline getirerek – sevimli bir ismi de olsun – bu kuklaya yemeği yedirmek gibi) Bunda da direnirse ikinci oyunu bulun, ilgi alanlarını keşfedin eğer resim yapmaktan hoşlanan bir çocuğunuz varsa bir tabak, bir çocuk , bir sevdiği yemeği birlikte çizin ve sonrasında bir hikaye oluşturarak olumlu davranışı pekiştirin. Bu onun eğlenmesini sağlayarak dikkatini çekecek ve size olan uyumunu arttıracaktır. Bu tip aktiviteleri onunla yapabilmeniz için yeterli zamanınızın ve sabrınızın da olması gerekiyor, çocukları ile yeterli iletişimi kuramayan, kendisine zaman ayırmayan / ayıramayan , çalışan annelerimizle ( babalarımızla ) çocukları arasında bu dönemde daha fazla çatışmalarla karşılaşabiliyoruz. Bu nedenle annelerimizin – babalarımızın öncelikle kendilerine gün içinde zaman ayırmalarını (çay zamanları, yürüyüş zamanları, sohbet zamanları, gazete-dergi zamanları) istiyoruz.


Çocuğunuzu bu dönemde uyumsuz, iyi yetiştirilmemiş ya da kötü bir çocuk olarak asla tanımlamayın. 3 yaş sonrasında size ve koymuş olduğunuz kurallara uyum sağlayabilecek gelişim düzeyine sahip olacaktır. Çocuğunuz büyürken içinde bulunduğu gelişim dönemini çok iyi tanımalısınız, çünkü bazen normal olan davranışlar anne-babalar tarafından problem olarak değerlendirilebiliyor. Bunu ortadan kaldırmak için uzman kişilerden gelişim danışmanlığı alabilirsiniz.

Yazan: Psikolog Eda GÖKDUMAN



Anne ve babaya düşen görevler
Bu dönem anne-baba ve çocuk arasında ilk çekişmelerinde yaşandığı bir dönem olduğu için, onların dengeli ve tutarlı davranışları oldukça önemli. Her şeyden önce anne-baba bu olumsuz tutum ve hırçınlıkların geçici bir durum olduğunu bilerek sabırlı davranmalı, çocuğu katı bir düzene zorlamadan, soğukkanlı bir biçimde çocukla gereksiz çekişmelere girmeden ilgisini oyunlara yönlendirmeli. Psikolog Yazıcı anne ve babalara şu uyarılarda bulunuyor


“ Anne - baba çocuğu korkutmamalı, öfkeyi dindirmek için çocuğun her istediğini yapmaktan kaçınmalı,davranışla uyumlu olmayan gereksiz cezalar uygulamamalı, çocuğun öfkeli davranışları anne-babanın öfkesine yol açmamalıdır. Zaten çocuğun problemi, sakinleşememektir. Anne baba da sinirlenirse çocuğun öfkesi beslenir. Doğru olan çocuğun yanından çıkmak, sakinleşene kadar yalnız bırakmak, daha sonra yanına gelmektir. Unutulmamalı ki bu yaşta çocuğun öfkesi sosyal çevreye uyum çabalarının da bir parçasıdır. Çocuğun her türlü öfkesini kısıtlarsak bu kez öfkeyi kendine yönelten çocuk kendini ısırmaya, saçlarını koparmaya yani kendine zarar vermeye başlar."
Bazen çocuğun öfke krizleri karşısında anne - baba çözüm üretemiyor, hatta çocukla ilişkileri bozulma noktasına geliyor. İşte bu noktada sadece öfke gösteren çocuğun değil ebeveynlerin de profesyonel yardım almalarında fayda var.

Yazan: Pisikolog Penbe Yazıcı

4 Kasım 2008 Salı

En Zengin Hikayeye Sahip Mücevherler Bu Topraklarda Üretilir

Yeryüzünün en önemli kültürler kavşağı Anadolu sahip olduğu zenginliği mücevher tasarımlarında yaşatıyor. Beş bin yılın kültür mirasından süzülüp gelen formlar çağdaş yorumlarla mükemmel takılara dönüşüp bizlere sunuluyor.





Bunlardan biri olan Trabzon Hasırı:

Trabzon hasırı aslında geleneksel bir el sanatının örneği. Dünyada zırh örücülüğü tanınan teknik, biz de Trabzon hasırı ya da Trabzon işi olarak tanınıyor. İncecik altın ya da gümüş tellerin adeta bir kumaş gibi elde örülmesiyle ortaya çıkan Trabzon hasırı artık geleneksel bir düğün hediyesi olarak set halinde armağan ediliyor.






1 Kasım 2008 Cumartesi

NAZAR

Nazar, yani göz değmesi deveyi tencereye, insanı kabre koyar. Taşı parça parça eder.
Bir kimse hırs ve beğenme ile bakıp "Maşallah veya Barekellah" diyerek Allahü Teala' nın ismini anmasa , Allahü Teala bir zehir yaratır ve Allahü Teala'nın izni ile o kimse baktığı şeyi, o zehir sebebiyle helak eder.

Bağa bahçeye, küçük çocuğa göz değer. Göz değmesi şerrinden sakınmak için bahçelere ve tarlalara at kafası gibi -acayip ve kötü görünüşlü- şeyler konulabilir.

Acayip ve kötü görünüşlü şeyler göz değmesi zararından kurtulmaya sebeptir. Göz ilk anda bunlara isabet eder ve nazarı üzerine çeker. Bazı dualar okunarak ta Allahü Tealanın izni ile göz değmesinden korunulur.

Hatta çocukları "çirkin seni" diye sevmek , yüzüne siyahlık sürmek hep nazarın tesirinden korunmak içindir.

Yavru kuşlarımıza nazar boncuğu takmanın pek te bir manası yokmuş yani.
Hasılı yaradana sığınmak.
Rabbim hepimizi iyi/kötü tüm nazarlardan korusun.