Lilypie Kids Birthday tickers

28 Ağustos 2009 Cuma

DENİZDEN BİZE KALANLAR

Denizi çok seven Yavru Kuş bu sene daha bilinçliydi. Sudan geçen senede korkmamıştı ama bu sene daha da bir cesurdu.

Kumdan kalemizi de yaptık. Hatta kalemiz küçük bir savaşta büyük bir savunma sağladı:)

Kumları etrafa savurmak ta en ilginç ve eğlencel oyunlarından biriydi.




Gözlüğümüz de vazgeçilmezlerimizdendi tabi ki:)



Vee denize gittin mi Burak sorusuna ilk verilen cevap:
_Anne ben denizde LU LALA söyledim ama.


25 Ağustos 2009 Salı

SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR



Daha dokunmadan kurudu

İrem çöllere bir türlü yağamıyorum

Yeni bir koşunun başlangıcında

Biraz deprem sonrası

Biraz şehir hülyası

Bir kalp yangınından geriye kalan

Siyah gözlerine beni de götür

Artık bu yerlere sığamıyorum.


Pembe uçurtmalar yolladığından beri

Sarardı tiryaki menekşeleri

Sonbaharın tozlu kafeslerinde

Sevgi turnaları yakalıyorum

Turnalar gidiyor;ben kalıyorum

Avareyim,asudeyim,yorgunum

Bilmiyorum neden sana vurgunum


Erzurum garında banklar üstünde

Uyku tutmuyor karanlıkları

Yitik düşlerimi kovalıyorum

Gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.



Binbir türlü kokuyorsa yaylalar

Siyah gözlerine beni de götür

Baharın koynundan koparıp

Sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle

Şehzade gülleri gönderiyorum

Umutlar kalıyor;ben gidiyorum.



Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini

Kaptanları sorgulayan

Yanından geçen küheylanların

Korku tufanına yakalandığı

Siyah gözlerine beni de götür

Güneş ülkesinden gelen yiğitler

Benzeri olmayan bir dünya kursun

Cellat,ayrılığın boynunu vursun.



Usul usul intizarı çürüten

Bu hercai diken,bu çılgın arzu

Sürüklüyor imkansız muştuların

Eşiğine gönül vadilerini

Bir ağaçtan düşen yapraklar gibi

Düşüyorum tanyerine

Ya topla yaralı kırlangıçları

Ya da bu vefasız şarkıyı bitir

Özgürlüğe giden tutsaklar gibi

Siyah gözlerine beni de götür.


23 Ağustos 2009 Pazar

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Çok bilinen bir hikaye ile başlıyor ama yazının devamı çok motive edici.

Bilge bir öğretmen öğrencilerini etrafına toplar ve
“ Şimdi herkes defterinin bir sayfasına yapamayacağını düşündüğü her şeyi yazsın” der.
Öğrenciler, düşüne taşına yapamayacaklarına inandıkları her şeyi sıralamaya başlarlar.
Nice zaman sonra çocuklar yazacaklarını bitirir.
Ve bilge öğretmen;
“Şimdi yazdığınız o sayfayı defterinizden yırtın ve masadaki bu kutunun içerisine atın” der.
Çocuklar büyük bir keyifle, o sayfayı yırtarlar ve kutuya atarlar.
Öğretmen kutuyu alır ve çocukları okul bahçesine çıkarır.
Bahçede küçük bir çukur kazar ve çocukların yazdıklarını o çukura boşaltır.
Ve ardından kâğıtları yakar. Kalan küllerin üzerini toprakla örterek gömer.


Ben bunu yapamam

Bu sınavı kazanamam.
Topluluk karşısında konuşamam.
Kilo veremem.
Yüzmeyi öğrenemem.
Araba süremem.
Spor yapamam.
Uçağa binemem.
Matematiğe kafam basmaz.
Kendi elbiselerimi kendim alamam.
Adres soramam.
Sizin listenizde neler olurdu acaba?
Oysa birisi bir işi yapabiliyorsa, siz de yapabilirsiniz.
Önemli olan, onun nasıl yaptığıdır.
Siz de aynı şeyleri yaparsanız aynı başarıya ulaşabilirsin.
İnsanlar arasındaki fark kapasite farkı değildir.
Kapasitelerini kullanabilme farkıdır.
Bunu da insanların inançları belirler.
Yani ne sizin için mümkün, ne değil.

Aynı şeyleri yaparsanız aynı sonucu alısınız.

Eğer bir işi bir defa denediniz yapamadıysanız ve bir daha yine eski stratejinizle denerseniz yine yapamayacağınızı garantilersiniz.
Ve sonuçta; nurtopu gibi bir öğrenilmiş çaresizliğiniz olur.
Bir defa topluluk karşısına çıkmış ve eliniz ayağınız birbirine dolaşmış; soğuk soğuk terler dökmüş ve bir an önce oradan kurtulmaya çalışmışsanız…
Bir sınava hazırlanıp sonuç hüsran olmuşsa…
Karnenizde 1’ler 2’ler kolkola girmiş kolbastı oynuyorsa…
Bu durumu iki şekilde değerlendirirsiniz.
1- Ben bu işi yapamam.
Bu çaresizliğin ta kendisi.
2- Bir şeyleri eksik ve yanlış yapıyorum galiba; eksikliklerimi tamamlayım, yanlışlarımı düzelteyim. Sonuçta bunu ben de yapabilirim.

Bu bakış açısı ise bir olumsuz deneyimi öğrenmeye çevirmedir.
Çünkü aynı şeyleri yaparsanız aynı sonuçlara ulaşırsınız.
Farklı sonuçlar için farklı şeyler yapmak zorunludur.
Çoğumuz, olumsuz deneyimlerimizi yaşamımızda bizi sınırlayan engeller olarak beynimize kaydederiz.
Çünkü geçmişten gelen beyin programlarımız, düşünce tarzınız otomatik pilota bağlanmış gibi bizi bu sonuca götür.

Orhan EFTAL- KÖŞE YAZISI

14 Ağustos 2009 Cuma

LU LA LA LU LA LA

Keyfin böylesi..................

Burak İsmail'den yeni bir albüm ve yeni bir şarkı.

Top 10 larda bir numero.

.......

......

......

Not: Neden pembe?

Büyüdüğünde ELİF ŞAFAK ablasının çıkacak olan pembe kitaplarını renginden ötürü okumama gibi bir gaflete düşmesin diye:) :) :) :)

11 Ağustos 2009 Salı

EVDE OLMAK SÜPER

(not: foto gelecekteki ben!)





Allahım Allahım evde olmak ne kadar güzelmiş meğer.



"YAŞIYORUM AHESTE" demek ne harikaymış



Tatilimiz bitti döndük.



Güzel miydi tatil? Elbette.



Çabucak geçti.



Evde olmaktan kastım işe gitmemek.



Dahası okulların açılması düşüncesi, hatta yaklaşan her gün kıyametin yaklaştığını düşünürcesine korkutuyor beni.



Neyse evde olmanın güzeliklerinden bahsedeyim .



En başta aheste bir hayat. AYYYY bu çok güzel ya. Bir yerlere yetişme zorunluluğu olmaması müthiş birşey. Zaten bu fikren insanı dinlendiriyor.



İşlerden bile zevk alıyorum bazen.



Süpürgeyi okşayarak süpürmeye başlıycam nerdeyse:)



Yemekleri de klasik müzik eşliğinde pişiricem:)



Çarşı pazar alışveriş desen en ahestesinden.

Aldıklarımın neredeyse üretildikleri yerlerin tarihçelerini bile okuycam.





Hayatımdaki en hızlı şeyYAVRU KUŞ.

Onun pek yavaşlamaya niyeti yok, doğuştan böyle, ayarları böyle yapılmış.

Canımmmm.



Tatilde çok rahattı, serbest.

Bahçeye serbestçe çıkması, börtü böcek herşey ONUN içindi. Mutluydu, mutluydum.

Ufak tefek hızından kaynaklanan düşmeler yaşasa da "YOK YOOOK"diye annesini teselli etti durdu.



Aheste hayatın bir güzelliği daha benim için gündüz uykuları oldu. Ne dinlendirici birşeymiş meğer.

10 dk sı bile yetiyor.



Hergün olmasa da arada uyuyabildiğim günler sanki pilim yenilenmiş gibi dinleniyorum.



Neyse çokgeç oldu, uyku demişken uykum geldi.



Felsefi tatil anıları ve aheste ev hayatımızın ARKASI YARIN.





SEVGİYLE