Lilypie Kids Birthday tickers

22 Mart 2009 Pazar

TÜNELİN AÇILIŞINI YAPTIK

Beşiktaş-Çağlayan-Bomonti bağlantılarını sağlayan tünelin açılışını Sayın Başbakanımızdan önce Burak İsmail bey namı diyar YAVRU KUŞ yapmıştır.

Bunu kendine bir görev değil bir sevgi sunumu olarak adlandırmaktadır Burak Bey.
Gerekli gözlem ve çalışamalarda daim bulunmuştur kendisi.
Dünyaya geldiği günlerde buralar sessiz sakin, hatta Şişlide olmalarına rağmen şaşılası derecede yeşildir.
İstediği gibi rahatça yürüme ihtimali bile vardır Burak Beyin.
Ancaaak günler günler sonra iş makineleri önce gecekonduları bir bir yıkmaya başlar. Burak Bey bu durumdan ilk bir kaç gün pek birşey anlamasa da ilerleyen günler yerini gürültü kirliliğine bıraktıkça uyku düzeni de bozulur Yavru Kuşun.
Hergün bir ev, bulut halinde yükselen tozlar...Anne Kuş ta durumdan şikayetçidir.
Yol yapım çalışmalarına bir de ANTHİLL eklenmesin mi?
Toz buluları ile neredeyse arkadaş olmak üzerelerdir artık.

Arada bir de TIR TIR diye asfaltı delen bir alet vardır ki işte o en can acıtıcı, sinir yıpratıcısıdır.
Tüm mahalle sakinleri tarafından bu makinenin yedi ceddine dualar okunmuştur....
Neyse ki aylar süren çalışmalar bitmeye yüz tutmuştur.
TIR TIRIN yerini aratmayan yeni makine ile tanışırlar.(aşağıda)
Kendisi bay TIR TIR kadar olmasa da rahatsızlık boyutu üst seviyededir.


Tüm bunlara bir de zavallı Anne Kuşun yol maceraları eklenir. Yol çalışması çamur deryasına dönüşmüştür.
Okula gitmek te gelmek te Ferhatın dağları delmesinden daha güç bir iş olmuştur.
Çamur deryası ile geçen ayların ardından bir gün yola konan tahta bir merdven zorunluluğu başlar, çünkü artık geçiş sınırlanmıştır.
Bir iki hafta içinde tahta merdiven macerası da zınk diye bir günde (seçim öncesi hız) gökten zembille inen bir üst geçiş ile sonlanır.
İnanılır gibi değildir olup biten ve değişen yolun hali.

Burak Bey son hali bir gözden geçirir.
Bu yolun yapımı boyunca yaptıklarını, çektiklerini düşünür.
Çooook emeği vardır.
Ama tarihin sayfalarında gizli bir kahraman olarak kalmayı tercih eder.
"Helal olsun Türkiyem"der.










17 Mart 2009 Salı

BAHÇESİNDE GÖKKUŞAĞI OLAN OKUL

... İşin ilginç tarafı okulun yakınlarında yeşillikten başka birşey göremiyor oluşumdu.

Acaba çocukların evleri neredeydi?
Uzaktan mı geliyorlardı?
Belki de taşımalı eğitim yapılıyordu.
Ben neden bunları öğrenmemiştimki.
Buraya gelmeden önce bilmem gerekirdi tüm bunları.

Şimdi de sormaya korkuyordum. Bu kadar güzel şeylerden sonra kötü şeyler duymamak için yine vazgeçtim tüm bu merak ettiklerimi sormaktan.
Okul konusuda zaten şansım hep yaver gitmiştir, hep dört ayağımın üstüne düşerim. (maşallah)

Ama daha önce bu kadar da şanslı olmamıştım hiç.

Bir ara denize doğru baktım. O kadar temiz o kadar duruydu ki su, dibini görebiliyordum.
Berrak suya baktıkça içim açılıyordu. Türkiyede değilde başka bir ülkede miydim yoksa ben? Yurtdışına mı çıktı tayinim nooldu?

Okulun adını da göremiyordum hala. Kapının üstüne başımı kaldırdım.

BAHÇESİNDE GÖKKUŞAĞI OLAN OKUL yazıyordu.

Haydaaaa!
Kumların üzerine baktım, tam da dalgaların vurduğu yerde rengarenk bir gökkuşağı vardı.

Allahım gerçekten çok çok çok güzeldi. Hiç bu kadar tatlı renkleri bir arada görmemiştim. Tam da hayalimdeki cennet.
Hatta bu kadarını hayal bile edemezdim. Ayaklarım yemyeşil yumuşacık çimlerin üzerinden kumlara sonra sıcacık sulara ve rengarenk gökkuşağına değiyordu.

Ruhumdaki huzur ile UYANDIM gördüğüm rüyadan.

NOT: Asıl güzellik görsellikte değil kalpte olmalı, okul, bina, kumlar ve hatta gökkuşağı bile bahane, kalbimizdeki renkler olmadıkça hiiiçbirinin anlamı yok. Tabi bu kadar gerçeği yaşayarak anlamış bulunuyorum bendeniz.
Mezun olduğum günlerde tayin beklerken gördüğüm bir rüyamdı çok etkilendiğim, hala zihnimde kalan.

Kalplerinize gökkuşağı gibi doğan rengarenk sevgiler diliyorum.

16 Mart 2009 Pazartesi

BAHÇESİNDE GÖKKUŞAĞI OLAN OKUL

.....
İlk tayin yerimin bu kadar da güzel olabileceğini hiç beklemiyordum doğrusu.
Hani o bahsedilen mahrumiyet bölgesindeki okullar, köyler, Tükçe bilmeyen çocuklar, çatısı akan, lojmanı olmayan, yolu suyu olmayan yerler...
Hiçbiri gibi değildi.

Ben mi çok şanslıydım yoksa anlatılanlar gerçek değil miydi?

Gözlerime inanamıyordum.
Yemyeşil bir yerdeydi okulum.
Üstelikte deniz kıyısında. Deniz kıyısı demek az kalır dalgalar okulun bahçesine vuruyordu. Burda ders yapmak ne ilginç tatil yapmak gibi. Okulun bahçesi plaj gibi; deniz, kum ve güneş.

Gözlerimi kaldırıp yukarı bakamıyordum bahçeye vuran dalgaları izlemekten. Güçlükle başımı kaldırdığımdaysa yeşilin her tonunu gördüm. Okulun çatısının üstünden bile ağaçların dalları sarkıyordu.

İçim huzur doldu. Herşeyi unuttum birden.

Öğencilerimi bile düşünemiyordum. Halbuki çevrenin en olumsuz haline bile kendimi hazırladığımı sanarak gelmiştim. Meğer o kadar da hazır değilmişim. Bu kadar etkilendiğime göre.

Gerçi bu cennet bahçesinden etkilenmemek çok zordu, hangi insan evladı bu muhteşem manzaradan etkilenmezdi ki.

Kısa bir süre sonra etrafımızda çocuklar toplanmaya başladı. Heyecanım git gide artıyordu. Beni beklediklerini anlatan sözler söylüyorlardı.
Bense herşeyi unutmuş şaşkınlıkla burda nasıl ders yaptıklarını soruyordum.
Onlar çok olağan bir şeymiş gibi alışkanlıkla cevap veriyorladı.

Ayaklarıma değen su beni daha da ferahlatmıştı.
Sanki bu muhteşem manzaraya bu güzelliğe birşey olacak kötü bir haber alacağım diye kimseye birşey sormadan sadece izlemek istiyordum.

ARKASI YARIN...

1 Mart 2009 Pazar

Yavru Kuşun büyüdüğünü nasıl anlarım?










Sevgili ve de çok değerli arkadaşımız GÜL hanımdan bize gelen bir mim var.
Cevaben;

Öncelikle Burakımın varlığını çok sevip değer verdiğim bir Hocamızın "Sende bir değişiklik var, güzellik var" sözüyle hissetmiş idim. (Etraftan daha başkaları da bendeki güzelliği farkederek aynı yorumu yapmaya başlamışlar meğer. Yavrum annesine güzellik katarak geldi)

Buna mukabil gelen bir çift çizgi hayatımın varlığından, kahramanımdan, Yavru Kuşumdan, can parçamdan haberdar olmamı sağlamıştı.
Yüz ifademi hiç unutamıyorum; içinde tüm duyguları barındıran ilginç ötesi bir ifadeydi.
Veeee Burakım dünyamızda.

  • Yumuk ellerin elimi sımsıkı kavradığı günlerin bitip, "Annem kalk diyerek" elimden bilinçli olarak tutuşundan,

  • "Annniiii" sözünün yerini alan "Annemm" sözünden,
  • Kaşıklarla biberonlarla yudum yudum süt içen gül dudakların artık bardaktan lıkır lıkır su,süt içebilmesinden,

  • Yatağında yatıp sadece sağa sola dönebiliyorken şimdi o minicik ayaklarıyla yürüyebilmesinden, hızlı hızlı koşabilmesinden,

  • Kurduğu anlamlı cümlelerinden ve tatlı sözlerinden,
  • Dişsiz o pembecik dudakların arkasından şimdi beliren bembeyaz inci dişlerinden,
  • Kısacık incecik yumuşacık ipek saçların yerine uzun daha sık pamuş şekillendirilmiş saçların almasından,
  • Önceleri sadece ışığa doğru yönelip tepki verirken şimdi ufacık ayrıntıları bile kaçırmayan, herşeyi farkedip tepkiler vermesinden,

  • Gördüğü kendinden küçüklere ;kendi çok büyükmüşçesine, en şirin sesiyle "Bebeeek" demesinden,
  • Dışarı çıkılacağını anladığında çekmecelerden çıkardığı elbiseleri dış kapının önüne koymasından,
  • Ayakkabılarını iki parmağının arasına sıkıştırıp taşıyabilmesinden,
  • Başka bir tarafa bakarken kendisine bakıldığını anlayıp alttan alttan bir bakış atmasından(gerçi bunu doğuştan yapabiliyor ya neyse:) :) )
  • O tombul parmaklarıyla sayıları sayabilmesinden,
  • Telefonla sürekli teyzesini arayıp annesinden habersizce sohbetler etmesinden,
  • Yatma zamanı geldiğini anladığında TV nin düğmesine basıp, ışıkları gösterip "kapa kapa" demesinden,
  • Duyduğu müziklerin ritmine göre dans edip, mırıldanmasından,
  • Çoraplarını çıkardığı zamanlarda ayaklarını gösterip "Buz omuşşş" demesinden,(biraz daha büyüdüğünde anne sen giyniyorsun ama demesinden endişe ediyorum doğrusu.Malum ben de pek çoraplı duramam)
  • Severek yediği yemekler için eliyle işaret edip başını iki yana sallayarak "nefiş nefiş" demesinden,

Yavrumun günden güne hızla büyüdüğünü anlıyorum.

Rabbim en güzel günlerini görmeyi nasibetsin.